12 Ağustos 2012 Pazar

BU GECE....













Rüzgar dokunuyor tenime

Senin yerine...

Güneş yakıyor içimi

Sevgin yerine...

Ay ışıyor gözlerimde

ASCHK'ın yerine...

Yüreğim kanıyor

Sensizliğin denizinde....

21 Ağustos 2011 Pazar

''ASCHK''









ASCHK, güçlüdür...
ASCHK, mutluluktur...
ASCHK, ruhtur...
ASCHK, tutkudur...
ASCHK, şehvettir...
ASCHK, cilvedir...
ASCHK, kapristir...
ASCHK, hayranlıktır...
ASCHK, sevimlidir...
ASCHK, yoğundur...
ASCHK, doğadır...
ASCHK, saldırgandır...
ASCHK, çabadır...
ASCHK, dikkattir...
ASCHK, beklemektir...
ASCHK, kazanmaktır...
ASCHK, karardır...
ASCHK, kurtarmaktır...
ASCHK, farklılıktır...
ASCHK, ortaklıktır...
ASCHK, mükemmeldir...
ASCHK, kusurludur....
ASCHK, edebiyattır...
ASCHK, siyasettir...
ASCHK, ünlüdür..
ASCHK, sonuçtur...
ASCHK, sıradandır...
ASCHK, zorluktur...
ASCHK, güdüdür...
ASCHK, neşedir...
ASCHK, parlaktır...
ASCHK, hayaldir...
ASCHK, kırgınlıktır...
ASCHK, geri gelmeyebilir...
ASCHK, felakettir...
ASCHK, hikâyedir...
ASCHK, derindir...
ASCHK, ölümsüzdür...
ASCHK, klasiktir...
ASCHK, bir yanı eksiktir...
ASCHK, ilk bakıştır...
ASCHK, hüzünlüdür...
ASCHK, ölümdür...

31 Ekim 2010 Pazar

SONSUZLUK ÇUKURUNDA....










Bağlanmak bir tutam sevgiye muhtaç körleşmiş gözlerle umursamazca acıların yaşanacağını bile bile...

Bu kaçıncı acı hayata dair yaşanacaklar adına her defasında imkansızı yakalamak için kaçıncı çırpınış...

Sevmek bu kadar ucuzlamışken bu dünyada gerçeği görebilmek bu kadar zorken ASCHK ın gözlerinde...

Beklemek gerçek sevgiyi sanki yoktan var olacakmış gibi ne acı...

Sonsuzluk çukurunda...

6 Ekim 2010 Çarşamba

MUTLULUK PERİSİ...









Onu yazmak için erken diye düşündü içinden, oysa öylesine çabuk girmişti ki hayatına, öylesine çabuk sarmıştı ki benliğini…

Onda kendini bulmuş, hayatında ki enerji,huzur, mutluluk olmuştu.

Yıllardır aşka kapattığı yüreğindeki heyecanın tarifi bile imkansız iken, her gün onun varlığı ile yeni bir güne uyanmanın huzuruna kapılmıştı.

Aynada gördüğü uyku mahmuru yüzünde bulduğu tebessümün, yolda giderken radyoda dinlediği müziğin, şarkıya eşlik edişinin hatta sözlerinde aschk' ı arayışının bile ayrı bir anlamı vardı.

Ondan gelecek telefonu beklerken arayıp aramama arasında kalmanın, ilk o arasın beni diye beklemesinin ve onun sesini duyduğu anda kulakları çınlatan kahkahasının bile anlamı vardı…

Özlemenin bile anlam kazandığı yeni aschk için mutluluk perisi sihirli çubuğyla gelmişti artık...

22 Mayıs 2010 Cumartesi

IŞIĞIN YANSIMASI


3.Bölüm
Uyandığında, bir an hayal sandı yaşadıklarını, yanında uzanan adamı gördüğünde gülümsedi sevgiyle. İzledi yüzündeki her bir çizgiyi, uyandırmaya kıyamadı, saatlerce öyle kalabilirdi. Onu seyrettiğini hissetti adam belki de, birden gözlerini açtı ve kadına günaydın ‘’ASCHK ’’ım dedi. Kadın o an mutluluğun doruğunda utangaç bir tavırla, adamın göğsüne yasladı başını. Kendi kalp atışı karışıyordu onun kalp atışlarına, hissettiği sıcaklıktan hiç uzaklaşmak istemiyordu.
Kahvaltı bittiğinde sahile indiler, kumsalda rüzgar sert esmesine rağmen, yosun kokan havayı içine çekmek istediğini söyledi adama. Yürümeye başladılar, dalgalar kumsalı dövercesine geliyor, çalkalanan denizde oluşan köpükler bembeyaz bir şerit oluşturuyordu. Ayakkabılarının kimi zaman kaçamak da olsa ıslanmasını görmezden geliyordu. Deniz kabuklarını bulmaya çalışıyordu gözleri küçük bir çocuk gibi, içindeki coşku, heyecan, hepsi onu çocuklaştırmıştı. Kumsalda duran bir dal ile kumun üzerine ‘’ASCHK‘’ yazdı. Rüzgarla dans eden saçları karmakarışık olmuştu ve o karışıklıkta gülümseyen yüzü kaybolmuş gibiydi. Adam beline doladı kollarını, onu kucakladı bir süre döndüler oldukları yerde ve birlikte kumların üzerine bıraktılar kendilerini. Yaşadığı anın tadına varmaya çalışırken, adam gözlerinin içine o kadar büyük sevgiyle bakıyordu ki gözbebeklerinin içini görebilecek kadar etkileyiciydi. Kendi duygularını düşünmekten onun gözlerindeki yerini bilemiyordu o ana kadar, oysa gözleri öyle sevgi dolu bakıyordu ki, öylesine saf ve huzur dolu. Kocaman elleri naif dokunuyordu, pamuk kadar yumuşaktı sanki. İleride bir tekne gördüler, kim bilir hangi fırtınada su almış ve kıyıya vurmuştu. Kahkahalarla koşarak teknenin yanına gittiler, ikisinin de aynı anda aklından aynı şey geçmişti. Çürümeye yüz tutmuş tahtanın üzerine topladıkları deniz kabuklarını dizmeye başladılar, güzel olanları ayıklayıp beğenmediklerini kumun üzerine bıraktılar. Adam birkaç güzel parçayı seçti kendine, kadın sordu onları ne yapacağını, sürpriz dedi adam. Sahilde uzunca bir süre kaldıklarının farkına vardılar, acıktıklarını hissettiklerinde. Otelin kumsaldaki restoranına geldiklerinde cam kenarındaki masada oturdular, kanat çırpmadan süzülen martıları izlediler. Duydukları sesle irkildiler, garsona siparişlerini söylediler ve yemeklerini yedikten sonra şömine karşısında duran kanepeye geçtiler. Şaraplarını yudumlarken, çıtırdayan odun sesleri ve ateşin renkleriyle ısındılar.

1 Nisan 2010 Perşembe

IŞIĞIN YANSIMASI...


2.bolum

Uyandı, hızla hazırlandı ve evden çıktı. Onu bir an önce görmek yanında olmak istiyordu. Ofise, o kadar erken gelmişti ki kimse yoktu. Asansörün kapısını açacağı anda aşağıdan çağırdı biri. Beklerken içinde onun geliyor olmasını umut etti. Asansör bulunduğu katta durdu ve o geldi, birkaç saniye kapıda öylece kalakaldılar. Yine aynı suskunluk, konuşmak istese bile kelimeler boğazında düğümlenecekmişçesine içindeki heyecan. Ofise girdiklerinde kendi odalarına gittiler, birkaç saniye sonra mutfak kapısında yine yan yana geldiler. Kahvaltı yaptın mı diye sordu kadına, elindeki poşeti göstererek, çay hazırladı hemen. Şimdi birlikte, aynı oda da, gözleri boşluğa dalmış onun gözlerinden gözlerini kaçırmaya çalışıyordu. Ofise gelenlerin sesleriyle irkildiler ve sıradan bir kahvaltı havasında masanın üzerini temizlediler. Bütün bir gün, ona çok yakın ama bir o kadar uzakta, onu düşünerek bitti. Akşam olduğunda herkes gittiğinde yine baş başa kaldılar, ikisi de gidemiyordu, oturdukları yerde mıhlanmışçasına. Yağmur başlamıştı fırtına ile birlikte, pencereye yaklaştı, kaçışan insanları seyrederken onun nefesini hissetti, omuzlarından sıkıca kavradı avuçlarında sıcaklığını hissediyordu. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki, hızla nefes alıyor kalbinin temposuna ayak uydurmaya çalıyor gibiydi. Adam onu kendine doğru çevirdi, sadece dudaklarına bakabiliyordu titreyen bir sesle ‘’ÖZLEDİM ‘’ dedi kuvvetlice kadını kendine çekti ve öpüşmeye başladılar. Kadın, hayatın hiçbir bölümünde yaşayamadığı, yaşamak istediği onu, yakalamışçasına ve kaybetmekten korkarcasına sıkıca sarıldı. Uzun ve acılarla yaşanan hayatın öyle bir anında rastladı ki ona, o anda yeniden hayata bahar tadında bakmaya başlamıştı artık. Kimine göre sadece bir ışık, kimine göre dönüm noktası, ama mutluydu kadın, bu onun beklediği ışıktı artık buna emindi. O gece yine ofiste yan yana sabahladılar, eve gitmek ondan ayrı kalmak istemiyordu kadın, hafta sonu olduğu için rahatlardı, ofise kimse gelmeyecekti. Ne yapacaklarını düşünürken, adam hafta sonu seninle olmak istiyorum dedi kadına, beklediği tam da böyle bir şeydi, kendisi ifade edemezdi asla. İki günlük plan yaptılar hiç ayrılmadan geçirecekleri bir hafta sonu için hazırlık yapıp, yola çıktılar. Kış aylarının son günlerinde sahil yolu oldukça sakindi, yağmurla birlikte ortaya çıkan toprağın kokusu hissediliyordu. Kumsalda sevimli küçük bir restoran gördüler, bir şeyler atıştırmak için durdular. Kadın iskelesine hayran kalmıştı, hemen oraya yöneldi ve iskelenin ucuna kadar gidip ufka baktı, gri dedi içinden, gökyüzü, deniz hepsi gri, tıpkı içimdeki bilinmez heyecan ve belirsizlik gibi. Oturdu iskelenin ucuna, sonsuz griyi izledi, sorularına cevap bulabilecekmiş gibi bekledi. Adamın sırtına koyduğu şal ile aslında ne kadar üşüdüğünü fark etti. Elindeki çay fincanını uzattı adam yudumladı ve yanağına kondurduğu buse ile teşekkürünü ifade etti. Restorana girdiler tıpkı eve benzeyen şömineyle ısınan sıcacık bir yerdi ve içerisi kızarmış ekmek kokuyordu. Masada kahvaltı için her şey vardı, keyifli bir kahvaltının ardından yola devam ettiler. Küçük cümleler de olsa artık konuşuyorlardı, yolda gördükleri ağaçlar, evler, insanlar hakkında. Bir sahil kasabasına geldiler, kumsalda bir otele yerleştiler, odalar birer minik ev görünümündeydi. Sanki onlardan başka kimse kalmıyordu, sessizlik hakimdi, odaya yerleştiler. Çok yorulmuşçasına kendini yatağa bıraktı, adamda yanına.Kadın, adamın kollarının üzerine koydu başını, parmağıyla yüzünün hatlarını çizdi beynine gözleri kapalı. Saçlarından başlıyor, boynuna geldiğinde çevik bir hareketle yeniden saçlarına geri dönüyordu. Kaç kez bunu yaptığını fark etmemişti bile, adam onun elini tutana kadar, sonra sımsıkı sarıldılar birbirlerine. Ayrı kalmaktan korkarcasına sıkıca sarıldılar. Daha önce hiç hissetmediği kadar mutluydu, beklediği IŞIĞI,GRİ bir günde yakalamıştı.

30 Mart 2010 Salı

IŞIĞIN YANSIMASI….


1. Bölüm

Kimi zaman bir yol ayrımı, öyle bir an gelir ki ne sağdaki yola gitmek ister, ne de soldaki yola. Ortası kurtuluş gibi gelir, her sorumluluktan, her yenilgiden, her yıkıntıdan, her acıdan.Öyle bir anda çıktı genç kadının karşısına, hayata küsmüş, umutlarını yitirmiş, sessiz sakin ölümü beklerken.
Işığı oldu, içindeki karanlığı aydınlatan, hayata bağlayan.
Gizemli ama bir o kadar heyecan dolu, konuşurken gözlerine bakmak bile ürpertiyordu kadının içini coşkuyla. O çalışırken geç saatlere kadar, işi olmadığı halde sırf onu daha çok görebilmek için kalıyordu ofiste, gidemiyordu. Onunla konuşabilmek adına bahane konular bulmaya çalışıyor, ona yakın olabilmek için bildiği halde bilmiyormuş gibi davranarak abuk sabuk sorular soruyordu.
Bir gün iş çıkışı, evine bırakmayı teklif etti, sahilde durdu kadın, hava soğuk ve yağmur yağıyordu, sohbete başladılar, sanki başka birinden bahseder gibi içinde ona olan sevgiyi anlatmaya başladı. Tutkusunun derinliğini hissetmesini istedi. Sustular, uzun bir süre konuşmadılar, anlamalısın diyordu kadın, anlattığı sevginin sahibi sensin diyordu içinden. Gözleri doldu, teni ürperdi, bir dokunsa içindeki bütün duygularla ona sarılmaya öylesine hazırdı. Saatler ilerledikçe, suskunluğu bozan, cama değen yağmur damlalarını izler oldular. Genç kadın yüzünü ona çevirdi, artık daha fazla beklemeyecekti, bir anda söyleyecekti, hazır hissetti kendini o anda. Göz göze geldiler, dudaklarını araladığı anda onun dudaklarının sıcaklığını hissetti, nefesi kesildi, böyle bir heyecanı daha önce hiç yaşamamıştı. Nasıl bir histi bu tarifi imkansız, bütün gece içindeki savaşın yorgunluğunu bile unutturan. Uzun süre birbirlerine sarılı kaldılar, hiç konuşmadılar, sanki büyü bozulacak gibi. Gün ağardı ve hiç konuşmadan yola çıktılar, ofise geldiler.
Birbirlerinden uzak odalarda, yaşananları düşündü kadın, peki şimdi ne olacaktı, karşılıklı duygulardı ama ya bundan sonrası ne olacaktı? Bütün gün hem uykusuzluktan hem de yaşananları düşünmekten yorgun düştü. Ama konuşmak istiyordu bir an önce akşamın olmasını diliyordu. Ofiste yine ikisi kaldı, yan yana oturdular, konuşmak istiyor ama konuşamıyordu, ne söyleyecek nereden başlayacaktı, sanırım o da aynı durumdaydı, bütün gün bir araya gelmemeye çalışmasının nedeni de buydu. Ellerini avuçlarının arasında sıkıca tuttu kadının, tanrım yine o sıcaklık, yine o dayanılmaz heyecan, yine suskunluk. Dokunuşlarla anlatmaya başladılar hislerini, kelimelerin yeterli olmadığı an böyle bir şey diye düşünüyordu. Şimdi artık bütün vücudu ona esirdi, sarıldılar sımsıkı, orada uyuyakaldılar.
Sabah yalnız uyandı koltukta, mutfaktan gelen sesleri duydu, ayağa kalktı üstünü başını düzeltti, yüzünü yıkadı ve aynada kendisine baktı, huzurun ve mutluluğun yüzüne yansımasını gördü. Gözlerinin içi gülüyordu, o coşkuyla mutfağa gitti, çay demlenmiş, sıcacık poğaçalar alınmıştı, onun için hazırlanmıştı hepside. Yanağına küçük bir buse kondurdu, teşekkür edercesine.
Hala konuşamıyorlardı aslında, anlamsız gibi görünse de, konuşmadan anlayabiliyorlardı birbirlerini, aynı şeyi hissetmek, istemek işte buydu. Kahvaltı bitene kadar yine konuşamadılar. Diğerleri gelmeden kahvaltı masasını birlikte topladılar ve odalarına gittiler. Yine birbirlerinden uzak ama özlemle bir gün onları bekliyordu. O ne düşünüyor diye geçti koca bir gün. Akşam olmuştu artık eve gitmesi gerekiyordu istemese de. Otoparka yürürken yanında onu hissetti, eli eline değiyordu, ama tutmadı, yanında yürümeye devam etti. Arabanın kapılarını açtı, o da yanına oturdu, bende geliyorum seninle dedi. Birlikte yola çıktılar, eliyle boynunu kavramıştı. Sanki sürekli o sıcaklığı hissetmesini ister gibiydi. Eve geldiklerinde genç adam vedalaştı, onca yolu sırf onunla daha fazla vakit geçirmek için gelmiş ve şimdi geri dönecekti. Onu çok özel hissettirdi. Yatağına uzandığında gözlerini kapattığında onu gördü gözleri onu düşünerek uyuyakaldı.