30 Mart 2010 Salı

IŞIĞIN YANSIMASI….


1. Bölüm

Kimi zaman bir yol ayrımı, öyle bir an gelir ki ne sağdaki yola gitmek ister, ne de soldaki yola. Ortası kurtuluş gibi gelir, her sorumluluktan, her yenilgiden, her yıkıntıdan, her acıdan.Öyle bir anda çıktı genç kadının karşısına, hayata küsmüş, umutlarını yitirmiş, sessiz sakin ölümü beklerken.
Işığı oldu, içindeki karanlığı aydınlatan, hayata bağlayan.
Gizemli ama bir o kadar heyecan dolu, konuşurken gözlerine bakmak bile ürpertiyordu kadının içini coşkuyla. O çalışırken geç saatlere kadar, işi olmadığı halde sırf onu daha çok görebilmek için kalıyordu ofiste, gidemiyordu. Onunla konuşabilmek adına bahane konular bulmaya çalışıyor, ona yakın olabilmek için bildiği halde bilmiyormuş gibi davranarak abuk sabuk sorular soruyordu.
Bir gün iş çıkışı, evine bırakmayı teklif etti, sahilde durdu kadın, hava soğuk ve yağmur yağıyordu, sohbete başladılar, sanki başka birinden bahseder gibi içinde ona olan sevgiyi anlatmaya başladı. Tutkusunun derinliğini hissetmesini istedi. Sustular, uzun bir süre konuşmadılar, anlamalısın diyordu kadın, anlattığı sevginin sahibi sensin diyordu içinden. Gözleri doldu, teni ürperdi, bir dokunsa içindeki bütün duygularla ona sarılmaya öylesine hazırdı. Saatler ilerledikçe, suskunluğu bozan, cama değen yağmur damlalarını izler oldular. Genç kadın yüzünü ona çevirdi, artık daha fazla beklemeyecekti, bir anda söyleyecekti, hazır hissetti kendini o anda. Göz göze geldiler, dudaklarını araladığı anda onun dudaklarının sıcaklığını hissetti, nefesi kesildi, böyle bir heyecanı daha önce hiç yaşamamıştı. Nasıl bir histi bu tarifi imkansız, bütün gece içindeki savaşın yorgunluğunu bile unutturan. Uzun süre birbirlerine sarılı kaldılar, hiç konuşmadılar, sanki büyü bozulacak gibi. Gün ağardı ve hiç konuşmadan yola çıktılar, ofise geldiler.
Birbirlerinden uzak odalarda, yaşananları düşündü kadın, peki şimdi ne olacaktı, karşılıklı duygulardı ama ya bundan sonrası ne olacaktı? Bütün gün hem uykusuzluktan hem de yaşananları düşünmekten yorgun düştü. Ama konuşmak istiyordu bir an önce akşamın olmasını diliyordu. Ofiste yine ikisi kaldı, yan yana oturdular, konuşmak istiyor ama konuşamıyordu, ne söyleyecek nereden başlayacaktı, sanırım o da aynı durumdaydı, bütün gün bir araya gelmemeye çalışmasının nedeni de buydu. Ellerini avuçlarının arasında sıkıca tuttu kadının, tanrım yine o sıcaklık, yine o dayanılmaz heyecan, yine suskunluk. Dokunuşlarla anlatmaya başladılar hislerini, kelimelerin yeterli olmadığı an böyle bir şey diye düşünüyordu. Şimdi artık bütün vücudu ona esirdi, sarıldılar sımsıkı, orada uyuyakaldılar.
Sabah yalnız uyandı koltukta, mutfaktan gelen sesleri duydu, ayağa kalktı üstünü başını düzeltti, yüzünü yıkadı ve aynada kendisine baktı, huzurun ve mutluluğun yüzüne yansımasını gördü. Gözlerinin içi gülüyordu, o coşkuyla mutfağa gitti, çay demlenmiş, sıcacık poğaçalar alınmıştı, onun için hazırlanmıştı hepside. Yanağına küçük bir buse kondurdu, teşekkür edercesine.
Hala konuşamıyorlardı aslında, anlamsız gibi görünse de, konuşmadan anlayabiliyorlardı birbirlerini, aynı şeyi hissetmek, istemek işte buydu. Kahvaltı bitene kadar yine konuşamadılar. Diğerleri gelmeden kahvaltı masasını birlikte topladılar ve odalarına gittiler. Yine birbirlerinden uzak ama özlemle bir gün onları bekliyordu. O ne düşünüyor diye geçti koca bir gün. Akşam olmuştu artık eve gitmesi gerekiyordu istemese de. Otoparka yürürken yanında onu hissetti, eli eline değiyordu, ama tutmadı, yanında yürümeye devam etti. Arabanın kapılarını açtı, o da yanına oturdu, bende geliyorum seninle dedi. Birlikte yola çıktılar, eliyle boynunu kavramıştı. Sanki sürekli o sıcaklığı hissetmesini ister gibiydi. Eve geldiklerinde genç adam vedalaştı, onca yolu sırf onunla daha fazla vakit geçirmek için gelmiş ve şimdi geri dönecekti. Onu çok özel hissettirdi. Yatağına uzandığında gözlerini kapattığında onu gördü gözleri onu düşünerek uyuyakaldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder